Anadolu Yakası’nın Yeni Sosyalleşme Merkezi
Bağdat Caddesi’nin durgunluğuyla birlikte sahip olduğu mekan çeşitliliğiyle Ataşehir, Anadolu Yakası’nın yeni sosyalleşme merkezi olma yolunda…. Her gün Bağdat Caddesi’yle ilgili yeni bir haber gündeme düşüyor. Bu haberler genelde olumsuz bir havada, kapanan mağaza ve mekanlarla alakalı oluyor. Benim gibi Cadde’ye yakın oturan kişiler bu durumu pek kabullenmediler. Bölge insanı hala aynı yerlerde yaşayıp/sosyalleşiyor. Bağdat Caddesi’ndeki bu düşüş sosyalliği Ataşehir’e kaydırdı. Batı Ataşehir’de yaşayan kitle artık Cadde’ye inmek yerine bölge peşi sıra açılan cafe-restoranları tercih ediyor.
20 yıl önce tek-tük yerleşimin olduğu Ataşehir, “Anadolu Yakası’nın sosyalleşme merkezi haline geldi” diyebiliriz.
Watergarden Etkisi
Bölgede başlayan yeme – içme yatırımlarına Ülker Arena gibi spor/eğlence merkezi gibi bir tesis eklenince bu gelişimin temeli sağlam oldu. Eylül’de kapılarını açan Watergarden İstanbul’la bu yeme-içme eğlence anlayışı pekişecek. Görsel bir şölene dönüşen dev şov havuzu etrafına birçok bilinen marka konumlandı. Anadolu Yakası’nda yaşayanların dışında su şovlarını izlemek için gelenler olacaktır.
Farklı Bir Huqqa
Kaşıbeyaz, Happy Moons, Sütiş, Espresso Lab, The Hunger, Kahve Dünyası, Huqqabaz gibi markalar havuzun etrafında dizilmiş. Ben de gittiğim de tercihimi ilk kez deneyimlediğim Huqqabaz’dan yana kullandım. Huqqa grubun en titizlendiği konu servis personelleri bu markada da mükemmele yakın hizmet veriyor. Servis personellerinin başarısına rağmen burada elektronik sipariş sistemi uygulanıyor. Masaya monte tabletlerden yemekleri detaylı inceleyip seçiyorsunuz. Belirtilen sürede masanıza geliyor diyebilirim. Genelde müşteriye dokunmayan bu tip sistemleri eleştirsem de Huqqabaz ilgili ve mutfakla senkronize personeliyle bunu aşmış.
Kuruçeşme’den Ataşehir’e Transfer
Batı Ataşehir’in çok konuşulan bir diğer markaysa Kuruçeşme Kahvesi. Gelenekseli yenileyen tip sosyalleşme akımını belki de başlatan mekandır Kuruçeşme Kahvesi. CVK grup, İlhan Zeytun ve Tarkan Artış’ın ortaklığındaki marka Ataşehir’de kendi konseptinin de üzerine çıkmış diyebilirim. 4 bölümden oluşan 1.500 metrekarelik bir alanda 250 kişi oturabiliyor. Sinema, oyun ve toplantı odalarının olması da izole olmak isteyen müşteriler için düşünülmüş. Yemeklerindeyse, buradaki özel fırından dolayı lahmacun ve pideler harika. Kuşbaşı pideyi etin bonfilesinden yapmaları tedarikte masraftan kaçınmadıklarını ispatlar nitelikte.
Beluga Klasik Olma Yolunda
Ataşehir’de bu kadar mekandan bahsedilmeden öncede vardı Beluga. Birçok yazımda ‘denizi olmayan en güzel balıkçılar’ arasında sürekli yer vermişimdir. Lezzeti, servisi, menü dizaynı gerçekten balıkçıdan öte ‘seafood brasserie’ konseptiyle bire bir örtüşüyor. Mevsimsel balık tercihlerinin yanında meze ve ara sıcaklardaki kendine has lezzetler müdavimler tarafından her zaman tercih ediliyor. Bunların başında levrek külbastı geliyor. Levreğin kuyruğa yakın kısmındaki etin ızgara sonrası, sıcak güveçte, patates rende ve çapari kremayla buluşması olağanüstü. Birçok yer balık külbastı yapmaya başlasa da Beluga spesiyalinin yeri apayrı. Köri soslarla harmanlanan lezzetleri pek övmeyi sevmem ama Beluga lezzet topu bu konuda benim ezberimi bozuyor. Yine mekanın kendi ismini verdiği sarma da illaki her masanın siparişi arasında yer alıyor. Ataşehir şu sıralar pek popüler fakat Beluga’nın bu popülerliğin dışında bir ünü olduğu kesin.
Spesiyali Bol Kebapçı
Ataşehir’in doğu yakasında batıda olduğu kadar çeşitlilik olmasa da, Bahçe Ocakbaşı’ndan söz etmeden semti anlatmak yanlış olur. 20 yıldır var olan mekan kafeden restoran haline bu yıl döndü. Çok uzun süredir restoran işi yapan Gemici Ailesi’nin işlettiği mekan 240 kişilik kapasiteye sahip. Genellikle Gülşen Gemici çoğu şeyle ilgileniyor. Normalde kafeden kebapçıya dönüşen mekanlar vasattan hallice olurlar. Fakat durum burada çok farklı. İnanılmaz lezzetli ara sıcak ve kebap seçenekleri var. Her şeyden önce kendilerine özel ritüel sunumlarının olması da beni ayrıca cezbetti. Güveçte gelen sıcak ezme ve közlenmiş patlıcan sizi kebaba çok iyi hazırlıyor. Tabii ki güveç nedeniyle pek konforlu halde tadamıyorsunuz ama lezzeti buna katlanmanıza değiyor. Kebaplarda ise fıstık dolgulu burma kebap kesinlikle mekanın spesiyali. Yolunuz düşerse mutlaka tadın derim. Ordulu olan Gemici ailesi pide konusunda da çok iddialı.
Eataly La Trattoria Pop-Up İtalyan Yemekler
Son dönemlerde şahit olduğum en başarılı operasyonlardan biri oluyor Eataly İstanbul. Açıldığı yıl beklentileri pek karşılayamayan, Massimo Bottura gibi bir ismin restoranının kapanışının ardından markanın Türkiye’den çıkacağı iyiden iyiye konuşulur olmuştu. İşte o Eataly şimdilerde Zorlu Center’ın buluşma noktası oldu. O büyük alanına, sosyalleşmek için oldukça zor mimari dizaynına rağmen mekanın her köşesinde güzel konseptler oluşturdu. Eataly’nin son sürprizi ise pop-up restoran La Trattoria. Markanın Excecutive şefi Claudio Chinali bu restorana özel olarak bir menü çalışmış. Yöresel İtalyan lezzetlerinin önde olduğu bu menüde; tereyağı ve adaçayı sosu ile peynirli ravioli ve finalde gelen milföy katlarında tiramisu muhteşemdi. Şimdilik bir ay açık kalacak bu pop-up restoranı deneyimleyebilirsiniz.
Deniz Ahmet Köse’den ‘Casual’ Nopa Menüsü
Son yıllarda oldukça başarılı şeflerin gelişimini izliyoruz. Bu çok başarılı isimler arasında Nopa’nın şefi Deniz Ahmet Köse’nin yemekleri hep ilgimi çekmiştir. Aldığı yerel eğitimi Johnson & Wales Gastronomi okuluyla geliştiren, ardından Miami’de çok önemli saha tecrübesi edinen Köse, Nopa’da iki yıldır başarılı işler çıkarıyor. Bu yıl menüsünü daha ‘casual’ dizayn eden Köse, kurgusunu yerel reçetelere yakın hazırlamış. Mesela, son dönemin popüleri Ceviche tam Latin tadında, daha likit servis ediliyor. Menüde benim favorimse kuzu incik. Etin yanında karamelize soğanlı firik ve fıstıklı yoğurt çok yakışmış. Bu arada, Erhan Seven’in bu sezon gelmesiyle Nopa’da yemek sonrası sosyallikte oldukça popüler.
Turkish Way’e Özel Menü
Moral bozucu bir yığın gelişme yaşansa da Türk mutfağına dair etkinlikler mutlu ediyor. Gastronomik devrim seçkisinde yer alan ‘The turkish Way/ Türk mutfağına övgü’ filminin gösteriminin ardından Mikla’da filmden ilham alan bir menüyle yemek verildi. Klasik Mehmet Gürs tarzı modernize olmuş Anadolu yemekleri şahaneydi. Kuzey ege Ahtapotunun, tarhana, lahana turşusu ve isotla birlikte servis edilmesi şahaneydi. Ana yemek olarak sunulan kuzu incik ve ezber bozan pancar, ceviz kıtırı, fesleğen ve çilek sorbeli manda yoğurdu tatlısına da şapka çıkardık. İyi ki varsın Mehmet Gürs!