Orkun Bulut’tan Yemek Zevki Gusto
1- Lady Godiva’nın başkaldırışı
Godiva’nın Ülker tarafından satın alındığını duyduğum milli takımı dünya şampiyonu olmuş gibi sevinmiştim. Böyle bir markayı bir Türk şirketinin alması hepimiz için farklı bir ilham kaynağı olmuştu. Ve o Godiva 90. yılını bugün görkemli bir şekilde, Türk markası olarak tüm dünyada kutluyor. Brüksel, Londra ve New York’taki davetlerin ardından İstanbul’da da özel bir davet verildi. İşin en güzeli ise Ülker ailesinin bu kutlamayı bir Türk sanatçının eseriyle taçlandırmasıydı. Ünlü sanatçı Ahmet Güneştekin, Lady Godiva’nın o cesur hikayesinden esinlenip kendine has üslubuyla yorumladığı ‘Lady Godiva’nın Başkaldırışı’ adlı eseri de o gece davetlilere sundu. Bu arada; Godiva’nın 90. yıla özel çıkardığı 8 farklı çikolatanın desenleri de sanat eseri gibi kurgulanmış.
2- Karaköy’de sürpriz lezzetler
İstanbul turizmcileri için en beklenilen proje şüphesiz ki Galataport. Galataport sonrasındaki Karaköy şimdiden merak edilesi durumda. Fakat bu proje hayata geçene kadar Karaköy’de mekanların çoğu hayatta kalma savaşı veriyor. Hal böyle olunca kaliteden ödün veriliyor. Yeni açılanların da pek iyi standartlarla sahip olduğu söylenemez. Geçtiğimiz ay açılan Palomar sayesinde bölgeyi tekrar sever oldum.
White Code’u deneyin
Gradiva Otel’in el değiştirmesinden sonra Purl Hotel olan lokasyonun terasında açılan Palomar şahane manzaraya bile arkanızı döndürecek kadar lezzetli yemeklere sahip. Şef Ersin Avşar’ın harika iş çıkardığı mutfak becerilerinin yanı sıra The Purl Otel’in kendisine sağladığı tedarike de şapka çıkarıyorum.
Porsiyonu büyük, yanında kinoayla servis edilen Tuna tartar hem hazırlanış hem de ürün kalitesi olarak çok başarılı. Lazanyası ise ‘İstanbul’da bu kadar iyisini yemedim’ diyebileceğimiz cinsten. Ana yemeklerde favorim ise ‘White Code’. Görüntüsü çok sade olsa da standartların çok üstünde bir balık olmuş. Mekanın ambiyansı mimari detaylarla tamamlanmış. Marka, bence kısa sürede çoğu kişinin ajandasında ilk sıraları alacak.
3-‘Mahallenin’ yeni favorisi
Nişantaşı civarında oturanların bir ‘mahalle’ terimleri her sohbetlerine dem vurur. Reasürans Pasajı’ndaki Corridor kapandıktan sonra bu mahalle havasını veren mekanlar bir türlü o istenilen lokalliği yaşatamadı. Topağacı’nda yeni açılan Moro bu lokalliği şimdiden mahalleliye vermiş durumda. Türkiye’de hiç tutmayan ‘tapas’ konseptinin mutfağına hakim olduğu mekan mimari kurgu olarak da Barcelona/New York karması bir his veriyor. Şef Alican Gürbüz’ün elinden çıkan tapasların hepsi birbirinden lezzetli. Basq işi tapaslar ise benim favorilerim arasına girmeyi başardı.
Açık mutfağın kenarında sosyalleşin
Benim önereceğim tapasların başında milföyle sarılı dana kuyruğu ‘oxtail’, renkli domates ve ançüezle sunulan Burata, deniz mahsullü tel şehriye paella ‘Catalan Fideua’ geliyor. Masalar yerine açık mutfağın kenarına oturmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
4- Öğlen yemeklerine özel indirim
Yeşilköy’de 2 yıldır hizmet veren Hikmet Steakhouse enteresan bir indirim sistemi uygulamaya başlamış. İş yemeklerini hedefleyen mekan öğlen yemeği saati 12.00 – 16.30 arası tüm yiyeceklerde yüzde 15 indirim yapıyorlar. Kasapta etini seçi, masada yenilen sisteme sahip olan markanın etleri kadar, Gaziantep’ten gelen havuç dilimi oldukça tercih ediliyor.
5- Muti etkisi şehre döndü
Yeme – içme sektöründe vizyonu yüksek olup, Türk ürünlerini kullanan o kadar az sayıda insan var ki… Bu isimleri korumak için gerçekten özel bir çaba sarf etmek lazım. Muhittin Ülkü de bu isimlerden biri. Müthiş bir tarih olmasına rağmen bunu yansıtacak bir tane bile konsept restoranı olmayan Kapadokya’da açtığı ‘Muti’ bölge turizmine inanılmaz katkı sağlamıştı. Ülkü, yaz sonunda şehre dönmeye karar verdi. Muti markasını Kapadokya’da kapattı ama etkisini İstanbul’a taşıdı. Kerim Kumla’nın sahibi olduğu Blush Atiye’nin menüsünü komple değiştiren Muhittin Ülkü şimdiden Nişantaşı’nda en çok tercih edilen mutfaklardan biri oldu.
Kızarmış tarhana mantı dillerde
Öğlen ve akşam yemeği için tamamen yerel ürünlerin kullanıldığı, kendi vizyonuyla harika yorumladığı yemekler arasındaki kızarmış tarhana mantı herkesin dilinde. Ülkü, bu mantının içerisinde kaz eti ve keçi peyniriyle ağızda bir lezzet patlaması oluşturuyor. Zencefilli, limon otlu mercimek çorbası ise şimdiden Nişantaşı’nın iyileşme reçetesi! Benim favorim ise, zahterli erişte üstü dana pöç. Az tuzlu bergama kelle peyniri ve dana gerdanlı pide de pizza sevenleri pideci yapar. Hemen hemen herkesin aynı tip yemekleri yaptığı Atiye Sokak’ta farklı, lezzetli yemek isteyenlere şiddetle mekanı tavsiye ediyorum.
6- Muhteşem ‘kuru’ya garip kuver sistemi
Biraz tarihimizi didikleseniz kuru fasulyeye geleneksel Türk lezzeti demenin ne kadar yanlış olduğunu hemen farkedeceksiniz. Baklagiller familyasına mensup her üründe olduğu gibi kuru fasulyeyi de Anadolu pişirme teknikleri mükemmelleştirmiştir. O yüzdendir ki bu bakliyatı en lezzetli hale biz getiririz. Kuru fasulyeyi İstanbul’da çok iyi seviyede yiyeceğiniz yer sayısı da pek fazla değildir. Benim favorim Hüsrev’dir. Hafif şeker hissi veren o lezzetli ‘kuru’ları aklıma düştüğü an kendimi orada buluyorum. Fakat kuver anlayışını bir türlü anlayamamışımdır mekanın. Klasik kuver anlayışındaki ikramlardan yoksun sadece bir şişe suyun verildiği bu durumu pek mantıklı bulmuyorum. 11 TL’ye sattıkları sıradan turşuyu ikram edebilirler mesela! İlla kişi başı harcamayı yükseltmek istiyorlarsa kuru fasulyenin fiyatını yükseltebilirler. Ne fiyat konursa konsun hak edecek seviyede lezzetli.
7-Asan’ın Gastronomika etkisi
Geçen ay yapılan Gastronomika’daki Türk etkisi hala devam ediyor. Oradaki Türk şeflerin sunumunun başarısıyla birlikte Cüneyt Asan’ın etle ilgili konulardaki uzmanlığı tüm dünyada takdir gördü. Etkiler hala öyle büyük ki, Cüneyt Asan İspanyol gazetelerinde boy göstermeye devam ediyor. O etkinin devamı İspanyol televizyonlarına da yansıyacak. Duyduğuma göre Asan, 5 farklı TV kanalına söyleşi yapmak için tekrar İspanya’ya gidiyor. Mutfak konusunda çok tutucu olan İspanyolların bir Türk’e bu kadar ilgi göstermesi gerçekten gurur verici.
Orkun Bulut