Ebeveynlerden birinin kaybı, hastalığı ya da bağımlılıkları sonucu çocukluğun kötü izleri; yoksulluk, şiddet görmek ya da tacize uğramak gibi etkenler yıllar sonra çeşitli şekillerde kendini gösterebiliyor. Küçük yaşlarda aileden ayrı kalmak gibi faktörler de yaşanan ruhsal çalkantıların sebebi olabilmekte. REEM Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.
İçinde bulunduğumuz ana ve geleceğe dair taşıdığımız korkular, depresyondan migren ve bağımlılıklara kadar uzanan çeşitli şekillerde kendisini gösteriyor. Panik bozukluğu da bu kaygı dolu tablonun en kontrolsüz hallerinden biri… Yaşamınızda büyük bir yangın çıkmış da can havliyle bütün camları kırmışsınız gibi. En zor kısmıysa şüphesiz yangını bir tek sizin görmeniz. Kişiye “Delirecek miyim?” ya da “Ölecek miyim?” korkusu yaşatan kriz zamanları, yaşam kalitesini oldukça düşüren ve çalışan kişileri işlerinden, eğitimine devam edenleri okullarından alıkoyabilecek kadar şiddetli gerçekleşebiliyor.
Panik atak vücuttaki stres hormonlarını üst seviyeye çıkarıyor
Panik atak beynin kötü bir şakasıdır. Sanki bir kalp krizi ya da beyin kanaması geçiriyormuş alarmıyla tüm uzuvlarıyla beden savunmaya geçer. Soğuk ter atma görülebilir. Bu esnada gelişen anormal düzeydeki aşırı korku ile kişi ne yapacağını şaşırır ve kendisini can havliyle en yakın sağlık ünitesine atmaya çalışır. Bu nedenle bir çok panik atak hastasının bir yerden bir yere giderken güzergah üzerindeki sağlık merkezlerini belirleyip ona göre yola çıkması çok gördüğümüz bir tablodur. Hatta atak gelecek korkusu ile hastane bahçelerinde yatanlara bile rastladığımız olur. Panik atak deprem gibidir. Deprem gibi hiç umulmadık bir anda aniden gelir. Sonradan artçı ataklar görülebilir. Her ikisinde de ölüm korkusu olur.
Önlemi alınmazsa ataklar hastanın yaşam kalitesini düşürüyor
Ataklar sırasında kişi nefessiz kalmaktan, kalp atışlarının hızlanması nedeniyle kalp krizi geçirip ölmekten korkar. Panik atak teşhisi henüz konmamış ise hastalar, kalp krizi geçirme ihtimaline karşın sürekli tansiyon ölçen ve nabızlarını sayan bir haldedir. Bu nedenle spor yapmak, cinsel ilişkiye girmek gibi nabzı yükselten aktivitelerden kaçınma eğiliminde olurlar.
Panik Atak, kişiye ve yakınlarına çaresizlik hissi verebilir. Hastalarla yaptığım görüşmelerde, kendilerine kriz anlarında sakin olmasının söylenmesine ne kadar kızdıklarını birçok kez duymuşumdur. Oysa sakin olmak ellerinde olmadığı için sakin değiller. Öte yandan terapi sürecine giren hastaların, sakin kalabilmeyi kolayca öğrenebilmesi de mümkündür. Hastalar atak süreçlerini tanıdıktan ve uzman yardımı aldıktan sonra ataklarla baş etmeyi öğrenirler. Hasta yakınlarının, çözüm arayışında destekleyici olması çok önemlidir. Ataklar sırasında da tedavi sürecinde, sevgi dolu ve destekleyici bir tutum sergilenmesi gerekir.
Panik atak kadınlarda daha sık görülüyor
Cinsiyetleri karşılaştıran araştırmalar, bu hastalığın kadınlarda daha çok görüldüğünü gösteriyor. Panik ataklı kadınların sayısı, erkeklerin tam üç katı… İlginç bir bilgi ise, her 100 kişiden 7’sinin yaşamı boyunca bir kez panik atak geçirme ihtimali olduğunu gösteriyor. Tekrarlayan panik ataklar ise toplumda yüzde 1,5 ile 3,5 oranında görülmekte.
Panik atağın evlilerde görülme sıklığı bekârlardan daha düşüktür. Yine kırsal kesimlerde, şehir hayatına göre daha az panik bozukluğu görülür. Şehirde panik atak olma olasılığı, kırsal bölgelerin yaklaşık 2 katıdır.
Panik atağın ortaya çıkmasında genetik yatkınlık da önemli bir etkendir. Birinci dereceden akrabalarda panik atak olması, hastalığın görülme ihtimalini yüzde 15 yükseltir. Uzun süre stres altında kalma ve çevreden gelen uyaranları yanlış değerlendirme, olanın dışında farklı anlamlar yükleme gibi etkenler de dikkat çeker.
Hastalığa anksiyete bozukluğu, agorafobi gibi başka rahatsızlıkların da eşlik etmesi mümkün. Bu nedenle kişiye özel bir tedavi süreci izlenmesi çok önemli.
Panik Bozukluğu Tedavisi
İlaç Tedavisi: Pek çok hasta ilaç kullanma fikrinden hoşlanmaz. Hastalar ilaç kullanırlarsa kendi bedenlerindeki hakimiyeti yitireceklerini düşünürler. Oysa uzun süre depresyon geçirmiş, kaygı ve gerginlik yaşamış kişilerde beynin kimyasal salgıları değişmiş, beyin serotonin gibi nörotransmiterleri üretemez hale gelmiştir. Hastanın düşünme şekli üzerindeki hâkimiyeti zaten ortadan kalkmıştır. Bir başkasının hiç aklına gelmeyen birçok kaygılı düşünce zihinde dönüp durmaktadır.
Panik atakta TMS tedavisi
Transkranial manyetik stimülasyon (TMS) tedavisi, depresyon gibi panik atakta da çok ciddi düzelmeler sağlar. İlaç tedavisinden ve terapilerden sonuç alamayıp TMS ile düzelen sayısız hasta bulunmakta. İlaç kullanmak istemeyen ya da ilaçlardan tatminkar sonuç alamayan veya hamilelik, lohusalık, karaciğer yetmezliği gibi ilaç kullanması mahzurlu olan kişilerde ilk tercih olmalıdır. Panik atakta tedavi bölgeleri, depresyonla aynı yerlerdir. İdeal tedavi seansı 15 dir ve ilk etap tedavisi 15 gün ile 45 gün arasında bitirilir.
TMS tedavisinde hedef önce atakları seyrekleştirmek sonra ise yok etmektir. Son aşamada ise ilaçsız bir döneme geçmektir. Genellikle TMS tedavisine gelindiğinde kişiler ilaç kullanmakta olmaktadır. TMS tedavisi ilaç tedavisi ile herhangi bir uyumsuzluk göstermez. Hatta ilaçlar ve terapiler ile üçlü kombinasyon halinde bile uygulanabilir. TMS seansları bitinceye kadar ataklar ciddi düzeyde azalmakta çoğunlukla tamamen ortadan kalkmaktadır.