Genellikle kalıtımsal bir hastalık olarak bilinen şeker hastalığı yani diyabet hiçbir belirti vermeden de ortaya çıkabiliyor. Toplumda görülme sıklığı giderek artan diyabet hastalığından korunmak için doğru beslenme ve düzenli egzersizleri kapsayan bir yaşam şekli benimsenmesi gerekiyor.
Memorial Ataşehir Hastanesi Endokrinoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Erol Bolu “14 Kasım Dünya Diyabet Günü” öncesinde, diyabet hastalığı ve korunma yolları hakkında bilgi verdi.
Tatlı sevmediğim için bende diyabet yoktur demeyin
Diyabetik hastalarda en çok rastlanan belirtiler çok su içme, sık tuvalete gitme, çok yemek yeme veya iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma ve ağız kuruluğudur. Ayrıca bulanık görme, açıklanamayan kilo kaybı, inatçı enfeksiyonlar, tekrarlayan mantar enfeksiyonları, kaşıntı gibi hastayı ve doktoru uyarması gereken yakınmalar da olabilmektedir. Ancak son yıllarda bu belirtiler görülmeden ve hiçbir yakınma olmadan sadece taramalar sırasında yakalanan vakaların sayısı da giderek artmaktadır. Bu nedenle ailesinde diyabet öyküsü bulunan, hipertansiyon, kolesterol ve trigliserid değerleri yüksek olan, sıklıkla kan şekeri düşen kişilerin yılda bir kez kan şekerine baktırmaları gerekmektedir.
Türkiye’de 6,5 milyon diyabet hastası var
Diyabet; yaşam boyu süren bir hastalıktır. Kontrol altına alınmadığı takdirde kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği, körlük gibi birçok hastalığa yol açabilir. Ülkemizde yaklaşık 6.5 milyon kişi diyabetle mücadele etmektedir. Bu oranın %7.5’u yeni tanı konulmuş diyabetik hastalardan oluşmaktadır. Toplumda giderek salgın haline gelen diyabetten korkmak yerine, hastalığı tanımak ve yaşam tarzını sağlıklı bir şekilde düzenlemek gerekmektedir.
Diyabet hastası mısınız?
Diyabet hastalığında tanı için açlık kan şekeri önemli bir kriterdir; ama yeterli değildir. Doğru tanının konulması için çok su içme, çok idrara çıkma gibi yakınmalar ile birlikte günün herhangi bir zamanında kan şekerinin 200 mg/dl ve üzerinde olması, açlık kan şekerinin (en az 8 saat açlığı takiben) 126 mg/dl üzerinde olması, 75 gr. glukoz yükleme testinde 2. saat kan şekerinin 200 mg/dl ve üzerinde çıkması ve A1c değerinin %6.5’in üzerinde olması gerekmektedir.
Kimler risk altında?
Obez veya kilolu bireyler özellikle risk grubundandır. (Beden kitle indeksi ≥25 kg/m2) Kadınlarda bel çevresi 88 cm, erkeklerde 102 cm üstünde ise bu durum tehlikeye işaret edebilir.
• Birinci derece yakınlarında diyabet bulunan kişiler
• İri bebek doğuran veya daha önce “Gebelik diyabeti” tanısı almış kadınlar
• Hipertansiyonu olanlar, kan yağları yüksek ve bozuk olanlar (HDL-kolesterol ≤35 mg/dl veya trigliserid ≥250 mg/dl)
• Daha önce diyabet öncesi durumlar saptanmış olanlar
• Polikistik over sendromu olan kadınlar
• İnsülin direnci ile ilgili klinik hastalığı veya bulguları bulunan kişiler
• Kalp damar hastalıkları veya serebral damar hastalığı bulunanlar
• Düşük doğum tartılı olarak doğan kişiler
• Hareketsiz ve yüksek kalorili dengesiz beslenenler ( Doymuş yağlardan zengin ve posa miktarı düşük beslenme alışkanlıkları)
• Şizofreni hastaları ve bazı ilaçları kullanan kişiler
• Solid organ (özellikle böbrek) nakli yapılmış hastalar beden kitle indeksi ≥25 kg/m2 seviyesinde ise özellikle dikkat etmelidir.
Gebelik diyabeti taraması çok önemli
Bebeğin yaşamsal risklerini en aza indirmek, iri bebeğin getirebileceği doğum zorluklarını azaltmak, annede ileride gelişebilecek Tip 2 diyabeti ön görebilmek amacı ile risk grubunda olsun olmasın tüm gebelerde diyabet taraması yapılmalıdır.
Kişiye özgü bir tedavi planı belirlenmeli
Tip 1 diyabet, kan şekerini kontrol eden hormonlardan insülin isimli hormonun yetersizliği veya etkisizliği temelinde gelişmektedir. Bu hastalarda çok su içme, çok idrara çıkma ve istemsiz hızlı kilo verme yakınmaları kısa bir sürede olmaktadır. Tip 2 diyabet adı verilen olgularda ise insülin hormonuna duyarsızlık vardır. Bu kişiler insülin yetmezliğinden önceki dönemlerde uzun bir süre insülin fazlalığı olan olgulardır. Ayrıca kan şekerinin kontrolünde etkili olan diğer hormonların düzensiz salınımları ile ortaya çıkan diyabet tabloları da bulunmaktadır. Burada doğru teşhis tedaviye olumlu etki etmektedir.
Obez veya kilolu olan kişilerde, 40 yaşından itibaren 3 yılda bir diyabet taraması yapılması önerilmekle birlikte, risk faktörleri olan kişilerde açlık kan şekeri ile her yıl tarama yapılması gereklidir. Doğru beslenme ve egzersizi kapsayan bir yaşam değişikliği tedavinin ilk ve en öncelikli basamağıdır. Hastayı tanımak ve kişiye bağlı en uygun yöntem ne ise o tedavinin uygulanması gereklidir. Tip1 diyabet tedavisi için olmazsa olmaz ilaç insülindir. Tip 2 diyabet tedavisinde ise; tedavinin ilk basamağından itibaren düzenli ilaç kullanımı ve kilo kontrolü önemlidir. Hastalara beslenme alışkanlıklarının kalıcı olarak değiştirmesi ve bunun yaşam boyu devam edeceğinin anlatılması gereklidir.