Akdeniz çanağı, dünyanın tarihsel, kültürel ve sosyal açıdan belki de en özel bölgesidir. Mutfak kültürü de bölgeye özeldir.
Başta ürünleri, sonra yemekleri, pişirme yöntemleri bazen benzer, bazen değişik ama her zaman Akdeniz kokuludur. Son yıllarda öne çıkan bir teori, toplumlarda yemek kültürünü etkileyen en önemli unsurun coğrafya olduğunu söylüyor. Açıklaması çok kolay. İnsanlar yiyeceklerini yaşadıkları toprakların iklimine, florasına orada yetişen hayvanlara göre belirliyorlar Akdeniz ve çevresi, dünyada çok özel bir yer. İnsanoğlunun ilk yerleşim alanı, ilk tarım alanı, ilk evcil hayvan yetiştiriciliğinin başladığı yer… Yerküremizde tarım ve hayvancılık, Akdeniz çanağında başlamış. Akdeniz’in çevresindeki tüm ülkelerin önemli gıda ürünleri, başta zeytin, zeytinyağı, deniz ürünleri, sebzeler, yeşil otlar, incir, üzüm, narenciyedir. Sonuç olarak Türkiye’de dahil bu ülkelerin mutfaklarında hep aynı malzeme kullanılır. Aynı malzemeden de elbette birbirine benzer yemekler yapılır. Malzemelere bakınca; Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan, Tunus, Fas ve diğer Akdeniz ülkelerinin yemeklerinin çoğu bizim yemeklerimize benzer. İtalya’da Rizotto, Türkiye’de Pilav, Fransa’da Bouillabaise, bizde Balık çorbası, Fas’da Tajin bizde Türlü gibi … Akdeniz Mutfak kültürü dünyanın önemli bir kısmını etki alanına çekmiştir. Dünyadaki küreselleşme fırtınasında Akdeniz çanağı kendisine has karakteristik geleneklerinin sığınağı olmayı başarmıştır. Aslında Akdeniz Mutfağı gastronomi dünyasının ortaya çıkardığı veya yaygınlaştırdığı bir mutfak sistemi değildir başlangıçta. Amerikalı beslenme uzmanı Ancel Keys 1960’lı yılların sonlarında yedi değişik ülkede insanların beslenme sistemleri ile hastalıklar ilişkileri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Akdeniz bölgesinde bulunan ülkelerdeki yaşayan halklarda kalp rahatsızlıkları, kanser ve diğer kronik rahatsızlıklarının daha düşük olduğu saptanmıştır. Sonuçlar birdenbire dünyanın her köşesinde ki beslenme üzerine yoğunlaşan araştırmaları tetiklemiştir. Tıp dünyasının odaklanmış olduğu Akdeniz beslenme sistemleri nihayet gastronomi dünyasının gündemine girmiş, sağlıklı beslenme moda olmuştur. Bu araştırmalardan sonra ortaya çıkan beslenme bilinci insanların daha fazla bulgur, pirinç, fasulye, nohut, kuruyemiş, oldukça bol taze sebze ve meyve, daha az kırmızı et daha fazla balık ve tereyağı yerine zeytinyağı tüketimini tavsiye etmiştir. Kısa ve sade bir tanımla Akdeniz mutfağı aslında bunlardan ibarettir. Medeniyetlerin doğup geliştiği topraklar olarak bilinen ve iki nehir arası anlamına gelen Mezopotamya aynı zamanda ilk pişirme sistemlerinin gerçekleştiği bölgedir. Dolayısıyla en eski mutfak kültürü Mezopotamya’da oluşmuştur. Akdeniz ise Mezopotamya’da gelişmiş medeniyetlerin dünyaya yayılmasına olanak sağlamıştır. Bir iç deniz olan Akdeniz çanağında bulunan ülke mutfaklarında bir çok ortak yemek ve pişirme sistemleri bulunmaktadır. Eğer birini biliyorsanız diğerlerini anlamakta zorluk çekmezsiniz. Birbirine çok yakın tarihi geçmişlere sahip Akdeniz liman şehirleri arasında gerçekleşen yoğun ticaret hareketleri Akdeniz çanağındaki ortak iklim ve onun sağladığı ürünlerin aralarında paylaşılmasına sebep olmuştur. Antik çağlardan beri göçerlerin, kolonilerin, imparatorlukların ürünlerin, tekniklerin ve araç gereçlerin ve metotların hepsi tüm bölgeye yayılmıştır. İspanyada 700 yıl hüküm süren Araplar bu bölgeye pirinç, şeker kamışı, muz, portakal, limon, nar, patlıcan, ıspanak ve hurma gibi ürünleri ve bunları yetiştirme sistemlerini getirmişler. Osmanlılar ise bu bölgenin tamamında 500 yıl hüküm sürerek Akdeniz mutfak kültüründe deri ve farklı bir boyuttaki ortak kültürü oluşturmuştur. Osmanlı imparatorluğu Roma imparatorluğunun devamı olarak düşünülebilir fakat yapısı itibarı ile çok farklılıklar gösterir. Zira yeni dünyanın keşfi ile Osmanlıların bölgedeki rolü değişmiştir. Yeni dünyadan gelen ürünleri satın alma gücü olan Osmanlılar domatesi, biberi, mısırı ve fasulye gibi gıdaların Akdeniz’e yayılmasını sağlamıştır. Bu yeni dünya ürünlerine dikkatlice baktığımızda hemen hemen Akdeniz mutfağının temel gıdaları olduğunu görürüz. Öyle ki domates Osmanlılardan 30 yıl sonra Avrupa’ya ulaşmıştır. Bu yazıyı yazma sebebim, 25-27 Mayıs tarihlerinde Fransa Montpellier şehrinde yapılacak olan M.A.D Mediterannée à Déguster (Akdenizin Tadına bakmak) konulu bir festivale davet edilmiş olmam. 7 ülkeden 34 ünlü şefin katılacağı bu festivalde bana ayrılan bir saat içinde ülkemizden bir yemek yapıp, anlatacağım. Şimdiden çok heyecanlıyım. Ulusal mutfağımızı ve yerel lezzetlerimizi tanıtmak konusunda bana verilen bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek, arzusundayım. Sizlerin de dua ve desteklerinizi esirgemeyeceğinizi umuyorum.